İklim Politikaları: Dünya Ne Yapabilir
17 dakika okuma süresi
4 Nisan 2022 Pazartesi tarihinde güncellendi

Muhtemelen diğer kurslarımızda bilimin iklim değişikliğine nasıl çözümler sunabileceğini okudunuz, ancak iklim krizini çözmede küresel siyasetin rolünü hiç düşündünüz mü? Bu ders siyasetin bize sunduğu araçları ve bunları iklim değişikliğiyle mücadelede bize yardımcı olmaları için nasıl kullanabileceğimizi gösterecektir.
Küresel iklim siyasetinin nasıl bir fark yaratma potansiyeline sahip olduğunu fark etmek için küresel iklim siyaseti için büyük bir başarı öyküsü olan Montreal Protokolü ile başlayalım.
Montreal Protokolü nedir?
1989'da, Montreal Protokolü adı verilen küresel bir anlaşma yürürlüğe girdi. Bu anlaşma, aerosoller ve soğutucu akışkanlar gibi materyallerde ozon tabakasını incelten maddelerin kullanımını azaltmak için yapıldı
.
Ozon tabakası, Dünya'yı zararlı ultraviyole (UV) radyasyondan koruyan üst atmosferdeki bir gaz tabakasıdır. Ancak 1970'lerde bilim insanları, insan faaliyetlerinin bu önemli “kalkana” zarar verdiğini keşfettiler
.
Aerosollerde ve soğutucularda kullanılan kimyasalların; stratosfere yükseldikçe güneşten gelen UV ışınlarına maruz kalıp ozonla reaksiyona giren ve onu etkili bir şekilde yok eden reaktif klor parçacıklarını serbest bıraktıkları ve ozon tabakasını yok ettikleri keşfedildi. Bu nedenle, ozon tabakasını incelten bu maddelerin üretim ve tüketimini aşamalı olarak azaltmak suretiyle ozon tabakasını korumak amacıyla Montreal Protokolü ortaya konuldu
.
1986, Montreal Protokolünün kabul edilmesinden bir yıl önceydi (daha sonra 1989'da imzalandı). Ozon tabakasını incelten maddelerdeki bu azaltım aynı zamanda sera gazı emisyonlarının da azalmasına neden oldu çünkü bu kimyasalların çoğu aynı zamanda aşırı derece güçlü sera gazlarıdır
.
Gerçekten de ozon tabakasını incelten maddeler, atmosferdeki ısıyı hapsetmekte karbondioksitten 10.000 kat daha güçlü olabilirler!
Yalnızca Montreal Protokolü sonucunda kaçınılan sera gazı emisyonlarının bir tahminini veren aşağıdaki grafiğin mavi kısmına bakınız:

Montreal Protokolü olmasaydı, 2050 yılına kadar ozon tabakasının incelmesi bugünkü seviyelere kıyasla on kat artmış olacak ve cilt kanseri (güneşten gelen zararlı UV ışınlarına aşırı maruz kalmanın sonucu olan) daha yaygın olacaktı. Antarktika ozon tabakası deliğinde de erken iyileşme belirtileri görüyoruz
! Ancak son bulgular, belirli OTİM emisyonlarının yeniden yükselişte olduğunu gösteriyor
.
Montreal Protokolünü büyük bir başarı haline getiren sadece ülkeler ve bilim insanları değildi - bu bir ekip çalışmasıydı! Protokol ile sonuçlanan küresel konferanslara katılarak, özel sektör (ekonominin, hükümete ait olmayan veya hükümet tarafından işletilmeyen kâr amaçlı işletmeleri kapsayan kısmı
), onları, ürünlerinde ozon tabakasını daha az incelten alternatif kimyasalları kullanmak için yenilikçi yollar geliştirmeye teşvik eden hükümetlerle tartışmalara katılabildi ve uzlaşmaya varabildi
.
Sivil toplum kuruluşları (STK'lar) da farkındalık yaratmak için kampanyalar düzenleyerek son derece önemli bir rol oynadılar
.

Montreal Protokolü, şimdiye kadarki en başarılı çevre anlaşmalarından biri olarak kabul edilmektedir. Bu; küresel iklim politikalarının, iklim değişikliği söz konusu olduğunda, fark yaratma potansiyeline sahip olduğunu gösterir! Ancak, iki sorunun temelde farklı olduğunu belirtmek önemlidir: iklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesine nazaran, çözümü çok daha zor bir sorundur.
Neden diğer iklim sorunlarını aynı şekilde ele almadık? Ne yazık ki, sera gazı emisyonlarını daha geniş bir şekilde ele almak üç önemli nedenden dolayı farklıdır:
- Ozon tabakasını hedef almak nispeten kolaydı çünkü daha az sayıda ülkenin finansal çıkarları tehlikedeydi
.
- Bazı emisyon türlerini azaltmak için endüstriyel süreçlerde yalnızca küçük değişiklikler gerekirken, tüm sera gazı emisyonlarını azaltmak için küresel ekonominin tamamen yeniden tasarlanması gerekecektir
. Bunun nedeni, fosil yakıtların (petrol, kömür ve gaz) küresel enerji ihtiyaçlarının karşılanmasında baskın olmaya devam etmesidir
.
- İklim değişikliğini ele almanın yüklerini farklı ülkeler arasında adil bir şekilde dağıtmak gerçekten zordur
.
Yüksek gelirli ülkeler tarih boyunca düşük gelirli ve orta gelirli ülkelerden daha fazlasını yaydılar.
Düşük gelirli ve orta gelirli ülkeler vatandaşları için yaşam standardını yükseltmeye çalıştıklarından, bu ülkelerde emisyonlar artmıştır. Bu, büyük bir soruyu gündeme getiriyor: Eğer yüksek gelirli ülkeler geçmişte emisyonlarını artırarak vatandaşlarının yaşam standardını yükseltebildiyse, neden gelişmekte olan ülkeler yaşam standartlarını yükseltmek için aynı fırsattan mahrum bırakılsın?

Siyasetin neden iklim değişikliğinin çözümüne dahil olması gereklidir?
Bilim insanları iklim değişikliğine karşı yenilikçi çözümler keşfedebilir, ancak insanları bunları uygulamaya zorlayamazlar; bu yüzden bilimi uygulamaya koymak için politikaya ihtiyacımız var! Başka bir deyişle, bilim insanları gerçekleri ortaya koyar; politikacılar bu gerçeklere dayalı siyasi kararlar verirl.

Bazen politikacılar amaçlarına ulaşmak için yasaları bir araç olarak kullanır. Yasalar, nasıl davranmamız gerektiğini belirten kurallardır.
Siyaset daha sonra politikacıların bir sorunla ilgili yapmak istedikleri yönergeleri ve eylemleri ana hatlarıyla belirtir ve bazen bu politikayı uygulamak için yasaları kullanırlar. Politikacılar, politikaları oluştururken ekonomi ve bilim gibi birçok faktörü göz önüne alır.
Ancak iklim bilimini politika ve hukuka tercüme etmek üç ana nedenden dolayı her zaman kolay değildir:
- İklim biliminin yerel karar vericiler için açık ve anlaşılır hale getirilmesi gerekiyor, böylece bilinçli kararlar vermek için geçerli en iyi kanıtları etkili bir şekilde değerlendirebilirler
.
- Bazen, siyasi anlaşmaları -dolayısıyla uygulamayı- sıklıkla engelleme ihtimalinden ötürü, gereken eylem düzeyi ve gereken eylem türü hakkında siyasi açıdan bir ortak görüş olmayabilir
.
- Çevre sorunları giderek daha karmaşık ve belirsiz hâle geldikçe, bilim ve politikanın üzerine düşen rollerinin ayırt edilmesi daha da zorlaşmaktadır
.
IPCC, karar vericilere; iklim değişikliği, iklim değişikliğinin etkileri ve gelecekteki olası riskleri hakkında düzenli bilimsel değerlendirmeler sağlayıp ayrnı zamanda adaptasyon ve hafifletme için seçenekler sunan Birleşmiş Milletler (BM) organıdır. Bu, IPCC'nin adaptasyon ve azaltma seçeneklerini değerlendirerek hem bilimi hem de bilime karşı verilebilecek potansiyel tepkileri göz önünde bulundurduğu anlamına gelmektedir.

IPCC kendisini politikayı dikte etmek yerine politikacılara destekleyici kaynaklar sağlayan tarafsız bir organ olarak tanımlasa da, IPCC'nin amacı hükümetleri iklim karar alma süreçlerine dahil etmektir ki bu da başlı başına bir siyasi amaç olarak kabul edilebilir
. Örneğin, IPCC raporları uluslararası iklim değişikliği müzakereleri için önemlidir
.
IPCC raporları, IPCC üye hükümetleri tarafından da onaylanmaktadır. Bilim, iklim değişikliğini çözmek için küresel politika işbirliğini haklı çıkarırken, bu işbirliği aynı zamanda iklim değişikliği bilimine meşruluk kazandırmaya da yardımcı oldu
.
Birbirinden ayrı ülkeler neden iklim değişikliğini kendi başlarına çözemezler?
Küresel siyaset tek siyaset türü değil - bizim iç siyasetimiz de var!
İç politika, iklim değişikliğiyle mücadele çabalarını yönlendirmede önemli olsa da tek başına yeterli değildir. Bunun nedeni, iklim değişikliği sorununun sözde bir "toplu eylem sorunu" olmasıdır
. İnsanları, aynı amaç uğruna yapılan ortak bir çalışmaya katılmaktan caydıran faktörler olduğunda toplu eylem sorunu ortaya çıkar
.
Yoğun saatlerde seyahat eden yolcular, toplu eylem probleminin basit bir varsayımsal örneğidir. Eğer işe gidip gelenler sadece otobüs veya araba ile seyahat edebiliyorlarsa, bu; görselde gösterildiği gibi üç farklı senaryoya yol açar:

Görselden, üçüncü seçeneğin en az trafiğe yol açacağını görebiliyoruz, bu da ortalama olarak insanların varış noktalarına birinci ve ikinci seçeneğe göre daha hızlı ulaşacakları anlamına gelir. Ancak insanları araba yerine otobüse binmeye ikna etmek zordur çünkü üç senaryonun her birinde, her bir kişi otobüse binmek yerine arabaya binerse her zaman daha hızlı varacaktır! O halde toplu eylem sorunu şudur: “Bir grup olarak herkes için en iyi sonucu elde etmek adına; bireyleri kısa vadede kendileri için en iyi sonucu feda etmeye nasıl ikna edebiliriz?"
İklim değişikliğine çözüm bulmayı düşünmek söz konusu olduğunda, temelde aynı problem vardır; ülkelerin bir toplu eylem sorunundan kaçınmak için birlikte çalışması gerekir. Ancak, bu kurs boyunca öğreneceğimiz gibi: herkesin yardım etmeyi kabul etmesini sağlamak göründüğü kadar kolay değil!

İklim değişikliği daha da karmaşık hale getiriliyor çünkü kısa vadede emisyonları azaltmak bazen pahalı olsa da, uzun vadede iklim değişikliğinin hem küresel yaşam standardına hem de ekonomiye zarar vermesi bekleniyor
.
Sonuç
Küresel bir sorunu ele almada küresel eylemin önemini öğrendik. Bir ülke iklim değişikliğini tek başına çözemez, bu yüzden birlikte çalışmak çok önemlidir. Ülkeler; diğer ülkelerin de kendi emisyonlarını azaltmak ve bunun -geçici olarak- doğurabileceği ekonomik yükleri üstlenmek üzere harekete geçme konusunda daha istekli olacaklarına güvenmelidir. Bu sadece hükümet işbirliğiyle ilgili değildir, bir sonraki bölümde diğer etkenlerin küresel iklim politikasındaki rolünü öğreneceğiz.
Sonraki Bölüm